19 Mayıs 1919 Altı Rakamdan İbaret Değildir
Üç Bir Üç Dokuz bizlere neler getirmiştir bu günlerde. Bu günlerde konuşulan, yapılan açıklamalar 19 Mayıs 1919’da doğan güneşin ışınlarından rahatsız olanların söndürme hevesleri artmıştır.
Çok değerli kardeşlerim;
1. Dünya Savaşından sonra kötüleşen koşullar, İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askeri birlik çıkarmıştır. Buna tepki olarak vatanını, bağımsızlığını, dinini, namus ve şerefini seven Türk makineli birliğinden Hamdi adında bir Teğmen askerlerini alıp dağa çıkmıştır. İngilizlerin Samsun’a asker çıkarmasına isyan etmiştir. Bunu İngilizler İstanbul Hükümetine bildirip önlemek istemiş, Mustafa Kemal ve bir grup arkadaşı ile müfettiş olarak 16-19 Mayıs tarihinde Samsun’a gelmiştir. Yeni arayış içinde Samsun’da ilk karşılaştığı olay, üstü başı perişan halde bir asker ağlıyor. Atatürk çok duygulanır ve sorar askere, “Neden ağlıyorsun?” Ses askere yabancı gelmez, der ki asker “bizi terhis ettiler, silahımızı aldılar, düşman ülkemizi istila etti. Ben ne ile bunlarla savaşırım.” Atatürk; “Geldikleri gibi geri giderler, sen üzülme.” der.
Atatürk’ün Samsun’da miting yapması mümkün değil, Havza’ya gelir, Bayram Efendiyle sohbet eder;
-Burada bir miting yapmamız gerekli.
-Ne lazım paşam
-İyi yetişmiş, cesur, vatanını milletini seven, iyi hatip din adamı lazım.” der.
Havza’nın bir köyünde meşhur Sıtkı Hoca’ya haber salınır. Haber geç ulaşır. Hoca beklenmez ve miting yapılır. Sorarlar “Paşam nasıl oldu?” Paşa “olmadı!” der.
Birkaç gün sonra 25 Mayıs günü Sıtkı Hoca o gün gelir ve çok güzel konuşma yapar, sorarlar Atatürk’e; “Paşam nasıl oldu miting?” Atatürk ise “savaş başladı ve savaşı biz kazandık” der.
Çok değerli kardeşlerim, bu gün Hamdi Teğmenlere, Sıtkı Hocalara ihtiyaç var. Bu dumanlı havada Türkiye nereye doğru gidiyor? 19 Mayıs 1919’da kurtuluşa vesile olan büyüklerimizin yüzüne nasıl bakarız?
Çok değerli kardeşlerim;
Ekim 1918. Birinci Dünya Savaşını kaybetmiş, Suriye, Irak, Filistin, Arabistan cephesinde ordumuz çökmek üzere, İngilizler tarafından çil çil altınlarla satın alınmış din kardeşleri Türk ordusunu arkadan hançerlemiş, vurmuş. Cephelerde on binlerce şehit verilmiş, Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış. Peygamberimizin Ravza-i Mutahara adıyla mezarı kutsal Medine’de, Peygamberimizin kabrini koruyan Paşa Komutan Fahrettin Paşa ve askerleri etrafları İngiliz Araplar tarafından kuşatılmış, İstanbul Hükümeti Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Haydar Molla’yı Medine’ye İngiliz zırhlısıyla gönderiyor. Direnen Fahrettin Paşa’ya “teslim ol!” diyor ve Fahrettin Paşa bu emre uymuyor, “ben Peygamberimizin kabrini teslim etmem” diyor. Üç ay çekirge yiyerek korunmaya devam ediyor. Kıymetli emanetleri İstanbul’a gönderiyor ve bir gün namaz kılarken esir düşüyor. Devlet teslim olmuş, dinini Peygamberini seven komutan teslim olmuyor.
Ocak 1919 sonunda olan olur, sabah namazı kılarken esir düşer. Esir olduğu müddetçe üniformasını ve çizmelerini çıkarmaz. 2,5 yıl Mısır kamplarında kalır. İtalya, Almanya, Rusya, Batum, Kars yoluyla yurda girer, vatan toprağını öper ve Kara Kazım Paşa ordusuyla Batı Cephesinde savaşır. Çok ilginç Ankara’da Mustafa Kemal Atatürk Fahrettin Paşa hakkında söyle der; “daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış komutanımızdır.”
Fahrettin Paşa 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa tarafından Afganistan Kabil Büyükelçiliğine atanır. Çok değerli 1. Birlerle dokuzlar, bize ne anlatıyor, bizim sorumlular ne yapmak istiyorlar, hafızam almıyor.
Mustafa Kemal Atatürk içine sindiremeyenlere tavsiyem şu ateşte yatak olmaz, ikiyüzlüden dost olmaz. Dış güçlerin himayesinde olanlarla terörsüz Türkiye olmaz, malum Türk milletinin Allah yardımcısı olsun.
Dursun AKÇA