Son Dakika
Bir varmış bir yokmuş… Uzak ülkelerin birinde insanlar nasıl yaşanması gerektiğine dair bir sözleşme yapmışlar. Gün içinde nasıl davranılacağından tutun, olaylara nasıl tepki verileceğine, kendilerini nasıl göstermeleri gerektiğine dair her şeyin detaylarıyla açıklandığı bir metin hazırlamışlar. Bu metnin hazırlanma nedeni ise, insanlar sözleşmenin kurallarına uyduğunda herhangi bir zorluk yaşamayacak olmalarıymış. Daha az acı yaşayacaklar, oldukları en iyi hale ulaşmaları mümkün olacakmış. Herkes için başucu kitabı sayılmış ülkede. Zaman geçtikçe sözleşmenin kuralları o kadar önemli hale gelmiş ki insanlar sözleşmeye uyamayan insanları kınamaya, uyarmaya, dışlamaya başlamışlar. İnsanların ne durumda olduklarının pek bir önemi yokmuş. Kitaba uyabilenler başarılı, uyamayanlar ise başarısız kabul ediliyormuş. Üstelik bir kere başarısız kabul edilen mimleniyormuş. Özellikle çocuklara bu kuralları uygulatmak epey zor oluyormuş. Ülkedeki çoğu çocukta inatçılık başlamış. İnsanlar, en yakınlarına dahi, kendilerini olduğu gibi anlatamıyorlarmış ve tıpkı sözleşmede olmaları gerektiği hallerini anlatıyorlarmış. Böylece insanlar birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlar. Hayattan keyif almamaya başlamışlar ama bunu itiraf da edemiyorlarmış. Sözleşmenin insanlara uygun olmadığına dair söylemler çıkmaya başlamış.Bazıları da bu söylemlerden rahatsız olmuşlar.. Çünkü sözleşme o kadar uzun zamandır varmış gibiymiş ki giderse neye tutunacaklarını bilememenin verdiği huzursuzluktan korkmuşlar. Tüm ülke toplanıp yeni bir karar almış. Her insanın kendi davranışından sorumlu olduğu, herkesin ihtiyaçlarının farklı olduğunu yine de sözleşmenin kurallarını uygulamak isteyenlere saygı duyulacağını duyurmuşlar. Bu ülkedeki insanlar aslında hayatın bazı zorluklarının olduğunu ve herkese uygun tek bir doğrunun olmadığını kabul etmişler.
Hikayenin çok uzak bir ülkede geçmediğini hepimiz biliyoruz. Öyküleştirme kendimize dışarıdan bakabilmenin bir yoludur. Psikoloji eğitimi almaya başladığım zamanlardan beri insanların aile okul, arkadaşlık ilişkilerindeki çatışmalardan ne kadar kaçtıklarını gördüm. Çünkü çatışma yaşamak zordur. Çatışma yaşadığımızda doğrunun ne olduğuna bakarız. Kendi tarafımızda o doğruları da buluruz. Önemli olan ise bir çatışmanın doğru ya da yanlış olmasından çok eğer gerekliyse yaşandığıdır. Çünkü kendimizi, karşı tarafı sorgularız, neyi isteyip neyi istemediğimizi fark ederiz, bu farkındalığın bazen geç gelişine kızarız. Çatışmalar önemlidir çünkü, çocuğunuzun zorlandığı bir durum varsa yaşadığı çatışmadan anlarsınız. Vücudunuzda bir ağrı varsa oranın bir ihtiyacı vardır. Ama orayla ilgilenmenin işaretini bize o ağrı verir. Bu ağrıyı hissetmek ise elbette kolay değildir.
Çatışma olmasın demek doğru değilken sürekli çatışma yaşamak da bakılması gereken bir durumdur. Evliliklerinde bazı küçük kavgaları edemedikleri için (yani birbirlerinde olan sorunları ve ihtiyaçları konuşamadıkları için) birbirlerine yabancılaşmış birçok çift var. Öyle ki bedenlerini de artık birbirlerine kapatıyorlar. Yıllarca uslu çocuk olarak görülmüş, bu nedenle ihtiyaçları karşılanmamış ve çocukluğunu mutsuz hatırlayan çok fazla çocuk var. En zoru da, her şey yolunda gitsin diye kocaman bir ömrü kendi istediği gibi yaşamamış kişiler var.
Sürekli bir ortamda en iyi halinizle olmak zorundaysanız, olumsuz özellikleriniz kabul görmüyorsa ya da etiketleniyorsanız (Örneğin huzursuz, kavgacı, alıngan vs) hep uyum sağlamak zorunda gibi hissediyorsanız hem o ortama hem kendinize yabancılaşmaya başlarsınız. İçimizdeki çatışmalara kulak vermek, ihtiyacımızı anlamaya yardımcı olacaktır.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
28 Haziran 2025 Köşe Yazıları
26 Haziran 2025 Köşe Yazıları
18 Haziran 2025 Köşe Yazıları
14 Haziran 2025 Köşe Yazıları